1 Aralık 2011 Perşembe

SEVMİYORUM İŞTE!!!

Artık aşk yok çünkü herkes kendisine aşık!
 
Çok uzun zaman önce okuduğum bir yazıda bunu not almışım. Yazardan binlerce defa özür diliyorum, çünkü adını yazmayı unutmuşum! Ne büyük saygısızlık! Ben böyle güzel laflar edeceğim, birileri nemalanacak, ama adımı bile anmayacak! Yani bu durumda, kendimle bu yazıyı yazıp yazmama konusunda oldukça büyük bir mücadele verip, sözcükleri arka arkaya googlelayıp, yine de yazanı bulamayınca, bari ''sözlerim birileri tarafından değerli bulundu'' diye sevinir avuntusuyla, sonunda yazmaya karar verdim.
 
İlk satırdan başlamak gerekirse, aşkın zaten çok bireysel yaşanılan bir duygu olduğu ile ilgili tüm saygıdeğer filozoflar ve de konuyla ilgili çalışan psikologlar aynı fikirdeler. Yani aşkı yaratıyoruz, yaşıyoruz tüketiyoruz vs, ama bütün bunları, aşkın nesnesini sadece kullanarak biz yapıyoruz. Kafamızdaki tanımı karşımızdakine yansıtmak, çoğu zaman da dayatmaktan başka bir şey yapmıyoruz.
 
Zaten aklımız başımıza gelip de, rüyadan uyanınca neleri kafamızda ne kadar eğip büktüğümüzü de görmüş oluyoruz. Bazıları bu rüya durumuna +/- 3 yıl diyor. Bence bu uyku bağımlılığıyla doğru olarak değişebiliyor. Kimisinin rüyası 15 saniye, kimisi ise Cristopher Nolan bey'imizin ''inception''da buyurduğu üzere, bir ömür olabiliyor. Yani kısaca katmanlaşma meselesi diyebiliriz buna.
 
Ne kadar rasyonalizasyon becerisi, o kadar katman, o kadar rüya, o kadar mutluluk...Denklem basit de uygulama biraz ağır!
Sonuçta yine geldiğimiz nokta, aşkın ömrünün bireyde bittiği veya uzadığı durum oluyor.
 
Ama adı bilinmeyen daha doğrusu hatırlanamayan yazarımızın aşk derken, belki de anlatmak istediği çok daha geniş bir kavram olan ''sevgi'' olabilir mi, diye düşünüyorum. Yani kimse artık kimseyi sevmiyor, çünkü herkes kendini seviyor deseydik biraz daha anlamlı olur muydu?
 
Ben yine oturduğum yerden ahkam kesme modunda olaraktan ''olurdu'' diyorum.
İnsanlara kendilerini sevmelerini sürekli öğütleyen bir sistem içinde yaşıyoruz. 
''Sev, kendini!'', ''Sen bir tanesin'', ''En değerli sensin!'', ''...ir et başkalarını!'' ''Kendini sevmenin 999 yolu!'', vb gibi bir sürü kitap, program terapi her yanı sarmış durumda! Şöyle bir kitapçıya gittiğiniz zaman kafayı bir kaldırıyorsunuz, her yer bu kitaplarla dolu.
Valla ben biraz utanıyorum kitapçıda. Vay ben neymişim yahu diyerek kafayı montumun yakaları arasına gizleyip, atkıyı biraz daha yukardan bağlayıp, ''yok yok abartıyorsunuz canım valla çok bi şiy değilim yani'' edalarıyla, dar atıyorum kendimi dışarı. 
Herkes kendini sevecekmiş kardeşim!
Niye? Çünkü insanız diye! Yani yanıt çok kolay!
İster yukarda birisi bizi insan olarak bu evrene gönderdi diye, isterse dna'larımız tesadüfi bir insan türü canlısı olarak bir araya gelip, sonunda bu hale evrimleştik diye mutlu olmalı ve kendimizi sevmeliyiz.
 
Sevgi doğada salt bulunan bir kavram mı, yoksa insanın bazı davranışlara atfettiği bir anlam mı, burası tartışılır, ama sevginin bir gaz bulutu gibi dolaşmadığı bir gerçek. Yani bir yerden türüyor sevgi. Eğer türettiğimiz yere de bazı değerler oturtamıyorsak, ortada kalıyor ve boşalıyor sevgi.
 
Yani herkesi sevelim de, niye sevelim? Herkese adil olalım, herkese eşit hak verelim, elbette bunlar tartışma konusu bile değil bence, ama herkesi sevmeyelim! Bırakalım sevginin değerleri sübjektif kalsın. Kendimizi de hakettiğimiz için sevelim ki, haketmek adına hayat boyu bir şeyler yapmaya devam edelim. Yoksa sadece ortaya çıktık, varolduk diye kendimizi sevmek biraz fazla narsistçe olmuyor mu? Narsizmin içi boş kutusuyla kendimizi sunmayalım.
''Kendimi seviyorum çünkü'den sonra söyleyecek iki çift sözümüz olsun.
Valla ben herkesi sevmiyorum, çoğu zaman kendimi de sevmiyorum ama o kadar çok sevmek istiyorum ki! En azından böyle avunuyorum...

1 yorum:

  1. Bu yazıyı sevdim.Sizi de sevebilirim.Yazı yazmaya devam ederseniz daha da çok sevebilirim hatta:P Biraz çıkarcıyım galiba:))

    YanıtlaSil