18 Haziran 2011 Cumartesi

KİTAP OKUMA ÜZERİNE MEKAN İNCELEMELERİ DENEMELERİ...

Genel yaşam mekanlarımın değişmesiyle birlikte inanılmaz bir konu zenginliği içinde buldum kendimi. Nereye baksam ''üf şimdi şu insanın şöyle oturuşundan, hatta şöyle konuşmasından ben kesin bir yazı döşenirim'' modunda, insanlara Newyork Zoo'daki görülmeye değer hayvanlar muamelesi yapmanın utancı içersinde, ama yine de, büyük bir hevesle gözlerimi açarak yeni mekanlarıma uyum sağlamaya çalışıyorum.
Son zamanlarda sıkça kullanmaya başladığım metrodaki,''Acarishwoman in İstanbul'' sakinliği ve maalesef snobluğuyla etrafı süzerken keşfettiğim durum, son derece ilgi çekiciydi benim için. Meğer bizim insanımızın kitap okuması için şehre metro gelmesi gerekiyormuş. Yıllardır yazarımız, çizerimiz aydınımız ve daha bir sürü kendini sosyal tespit üstatlığı ile konumlamış nice kişilerimiz tarafından, dünyanın kitap okuma sıralamasında son bilmem kaçlarda sürekli yer almasıyla itham edilen bir ülkede yaşamanın acısını, kitap okumayı deli gibi bir tutkuyla seven bir insan olarak ağır ağır çekerdim. Daha fazla eğitim, daha fazla modernizm, daha fazla imkan, kitaplar ucuzlamalı, kitapçılar artmalı, kitap çeşitleri artmalı, daha çok yazara destek çıkılmalı, daha fazla çeviri yapılmalı, daha, daha, daha derken işin sırrı daha fazla metro yapmaktan başka bir şey değilmiş de, biz bunu öngörememişiz.
Meğer bizim insanımız da kitap okumak için, insanların yan yana koltuklarda sıralandığı, 3'er dakikalık istasyon aralıklarıyla ''bir sonraki durak Mecidiyeköy, next station Mecidiyeköy'' anonsları eşliğinde, bir anda vınlayan ve bir anda gıcırtılı fren sesleri ile yavaşlayan o müthiş atmosferin yaratılmasını bekliyormuş.
Hatta yer bulamayıp oturamayan, ayakta olsa bile bir elinde çantası, diğer eliyle de düşmemek için bir yerlere tutunması gereken bazı insanların, herşeye rağmen mutlaka kitap okumak için, nereleriyle tuttuklarını asla anlayamadığım kitaplarını okuma mücadelelerini görünce, ''kesin yer altında keramet varmış kardeşim, bu işin de sırrı buymuş'' diye düşünmeden edemedim yol boyunca.
Oysa kitap okumayı bir tören gibi yaşayan benim gibiler için, metroda kitap okumak, bir kaç satırla daha ne olduğunu, ya da yazarın tam da ne demek istediğini anlamadan, son durağa varılacak ve varıldığında da, ''acaba inmesem de bir kaç kez Levent/Taksim arasını gidip gelsem mi, bu bölüm başka türlü bitmez!'' diye düşünülecek bir sıkıntı durumundan başka bir şey ifade etmiyor maalesef.
Kitap okumak için bulabildiği tek zamanın, metrodaki toplasan en fazla 15 dakika sürecek yolculuğu olduğuna inanmak mı bu insanlar için daha fazla üzülmeme neden oluyor, ya da ''sokağa atamayacağım bir 15 dakikam var, bari onu da kitap okuyarak geçireyim'' demeleri mi, veyahutta, ''gittim gördüm, gidemediysem de televizyonda, sinemada izledim, bu işin raconu buymuş, adam bombalamak için metroya biner, kimse ona bakmaz çünkü herkes harıl harıl kitap okuyordur, burada adet bu!'' diye düşünmeleri ve saflıkla kendilerini bu noktada batılı türdeşleri ile özdeşleştirmeleri mi, henüz çözebilmiş değilim.
Ama bu insanları kitap okurken görünce üzüldüm ben. Bir çok kişinin ''insanlar kitap okuyor diye üzülüyorsan, sen de bir acayiplik var'' dediğini duyar gibi olsam da, ne yapayım üzüldüm işte! Çıkıntılık bu ya, bu duygular olmasa yazacak şeyleri nereden bulacağım ki!
Valla en güzel kitap okunacak yerler sıralamasını da vermeden edemeyeceğim kendimce.
1. sırayı, gece uykusu öncesi, tüm günün sorumluluklarını yerine getirmişliğin rahatlığı ve kendinle bir başına kalmanın huzuru ile yatağa uzanıp, başucu lambasının yumuşak ışığı eşliğinde okumak alır benim için.
2. sırada deniz kıyısının, dalga ve martı sesinin o hiç bir müziğe değişmeyeceğim melodisi eşliğinde, (zaten ben müzik eşliğinde kitap okuyamam, ya müziğe kayar aklım kitaptan bir şey anlamam, ya kitaba dalarım müziğe kuru gürültü muamelesi yaparım) bir çay bahçesi veya bir deniz kıyısı bankı olur mutlaka.
3. sıraya da, eğer evdeysem, öğleden sonra, hatta akşam üstü keyfi diyebileceğim, kışın yağan yağmur veya puslu havanın loşluğunda bir barçak çay ve üzerimde üşümesem bile dekoru tamamlamak için sarındığım battaniyem ile bir koltukta , yazın ise açık pencerenin önünde, hafif bir esintiyi yakaladığım her anda, okumaya verebilirim sanırım.
4. sırayı çok keyifli olsa da, her an ulaşılamayacak bir durum olan uzun yolculuklara verebilirim. Ulaşım aracı araba olmadıktan sonra, -çünkü inanılmaz bir mide bulantısı araba okumalarının baş belasıdır benim için- her türlü araç içinde uzun yolda okumak dünyanın üzerinden kopmakla aynı duyguyu yaratır bende.
5. sırayı ise yine yaşanabilecek en büyük keyiflerden biri olarak görsem de, sıklığı açısından arka sıralara düşürmek zorunda kaldığım plaj okumaları alır. Denize nazır, kafamı gölgeye çakıp, bacaklarımı ise illaki güneşe vererek - bacaktan kanser olmadığıma inanmışım bir kere - kitap okumanın keyfini hiç bir mekan, aynı şekilde veremez diye düşünüyorum.
Metro mu? Aslında bu kadar takılmamak lazım, belki de herkesin kendi listesinde metro okumaları benim asla bilmediğim keyiflerle açıklanır. Ben sadece henüz bu açıklamalara vakıf değilim ne yapalım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder