6 Ocak 2011 Perşembe

AMAN EZBERİNİZ İYİ OLSUN ÇOCUKLARIM!

''Yeni yıla öylebir yazıyla başlamalıyım ki, farklı bir anlamı ve duygusu olsun!'' stresiyle beklerken, bir türlü yazamadığımı, çünkü yeni yıla ait farklı bir anlam ve duygu üretemediğimi gördüm. Her ne kadar bütün kahve fallarımda ''bu yıl senin yılın, yaşadın!, en mutlu sen olacaksın!, en çok para sen kazanacaksın!, en iyi tatillere sen gideceksin!, ayrıca seni bu yıl üç büyük aşk bekliyor! (insan bir aşkla yerlerde sürünürken, ben üç aşkla kesin ölürüm), gibi kehanetler çıksa da, alt tarafı bu yıl 2011, yani soldan sağa toplasan 4 eder, 11'den iki çıkarsan 9 ve 20'den 11 çıkarsan yine 9 gibi anlamsız bir yıl! Mayalar da bu yılda bir anlam görememişler ki, takvimlerini bir yıl daha uzatıvermişler! Sonuçta bir duygu seline kapılmadan neler yazabilirim diye düşünürken, imdadıma benim veletler yetişti. Şu ara büyük kızımın sınav dönemi. Her gün bir dersten sınav olurken, sorumlu (dikkat lütfen sorunlu değil!'') ve iyi anne misali, ben de yardım ediyorum. Ama sonuç büyük olasılıkla bir felaket olacak gibi görünüyor!
 
Sosyal bilgiler sınavı öncesi konularını çalışırken ''Atatürk ilkeleri'' başlığı altında ''devletçilik'' ilkesinden başlayıp, işte devletin ekonomiyi yönlendirmesidir, halkı bireylerin eline terketmemesidir, okul açar, hastane açar, doğal kaynakları kontrol eder falan derken, ama tabi bugün özel hastane sayısı devlet hastanesi sayısını geçiyor, eh bir de özel okullar var tabi, bu arada devlet arazileri teker teker bireylere satılıyor falan diye anlatmaya başladığımda, konunun gitgide kapitalist sistemler, sosyalist yapılar ve komünizm açılımlarına yönelmesi, yolsuzluklardan girilip, liberallikten çıkılması sonucunda, kendimi kızıma Kübayı falan anlatırken buldum. Masal dinler gibi anlattıklarımı dinleyen kızım, ''yani oralarda kimsenin havuzlu evi yok mu?'' diye sorarken, ''ama sokakta aç dolaşan çocuklar da yok'' diye duyunca, havuzunun o kadar da önemli olmadığını anladı ama, niye parası olanın yaşayabildiği, olmayanın öldüğü bir sistemin hala bu dünyada varolduğunu tabi ki anlayamadı. ''Belki dünya çok kalabalıktır ve ondandır, aslında bu da bir çeşit doğal seçilim olabilir mi, acaba?'' diye konuşurken, ''anne, şimdi ben Atatürk'ün devletçilik ilkesini yazarken Kübayı mı anlatayım yoksa doğal ''keçilimi'' mi! diye sorduğunda, aklım başıma geldi ve önce ''seçilim'' diye düzeltip, ''kitapta yazanı anlama boşver, ezberle!'' diyerek, milliyetçilik ilkesine geçtim.
 
Bu başıma daha da büyük işler açtı. Milliyetçiliğin insanları ötekine düşmanlaştıran, ırkçılık bazlı bir düşünce olduğunu, ama Atatürk'ün sözettiği milliyetçiliğin bu olmadığını, aman sakın karıştırmaması gerektiğini, milliyeti ne olursa olsun insanların önce insan olduklarını, onları özel kılan şeyin milliyetleri değil vicdanları, empati yetenekleri ve hoşgörüleri olduğunu falan söyledim. ''Ama biz sabahları ''Türküm doğruyum çalışkanım ....'' diyoruz, yani bütün Türkler doğru ve çalışkan değil mi?'' diye sorduğunda, ''hayır canım, doğruluk ve çalışkanlık milliyete bağlı bir şey değildir, insanın kendi özelliğidir'' diye yanıtlayınca bu sefer ''ama anne hani bir türk dünyaya bedeldi?'' sorusunu duymamla, kendimi, bu yüzden çıkmış ırkçılık tartışmalarını, savaşları, ulusların aşağılık komplekslerini, Hitleri, katliamları falan anlatıp, kimsenin dünyaya bedel olamayacağını söylerken buldum. Konudan fazlasıyla uzaklaşmış bir haldeyken, tekrar ''sen kitapta yazanı ezberle ama sakın öğrenme!'' dedim.
 
Ben bunlarla boğuşurken, küçük kızım eve öğrenmesi gereken bir La Fontaine hikayesi ile geldi. Karınca ve ağustos böceği hikayesini herkes bilir. Hikayeyi bana anlatıp ana fikrini söyleyince kanım dondu! Kısaca ''benim uygun gördüğüm şekilde çalışmıyorsa ölmeyi haketmiştir!'' mantığında sonuçlanan hikayede, kızımın da buna ''tembeller ölürler'' gibi bir sonuç çıkarması aslında çok şaşırtıcı değil. Ama allahtan onun, ''ama anne hani bizden yardım isteyenleri geri çevirmiyorduk?'' diye olayı sorgulaması içime biraz su serpti ve bu gazla, ağustos böceğinin toplumdaki sanatçıyı simgelediğini, toplumun da bu sanatın varolması için sanatçıyı desteklemesi gerektiğini, herkesin çalışmasının aynı olamayacağını, yardımseverliğin ne anlama geldiğini, hikayede bir angut varsa onun da karınca olduğunu anlattım. Ama sonra hemen ekledim, ''kızım sen hikayeyi ezberle sakın öğrenme!''
 
Bu arada, büyük kızımın bir gün önceki din sınavı hazırlık kağıdında, ''nasıl her resmi yapan bir ressam varsa, evreni de yaratan bir allah vardır'' cümlesiyle karşılaşıp, peki allah bu evreni neden ve nasıl yaratmış sorusu kızımdan gelince, başladım anlatmaya. Önce evrenin bir resim olmadığını, ayrıca resme benzetilecek bir şey de olmadığını, dolayısıyla bu benzetmenin varolan hiç bir mantık kuralına uymadığını, kısaca elma ile masa karşılaştırması kadar absürd olduğunu, ancak, ''nasıl her masa dört ayaklıysa, elmanın da kabuğu vardır'' cümlesi kadar bir anlam taşıdığını anlatmam gerekti. Arkasından evrenin oluşumunun bilimsel açıklamalarını, evrim teorisini anlatmaya, bunun din versiyonunun sadece bir inanç meselesi olduğunu falan söyledim. ''Peki anne ben sınavda ne yazacağım*'' diye sorunca cevap yine aynı oldu: ''sen kitapta yazanı ezberle ama sakın öğrenme!''
 
Bu gidişle kızlarımın en çok gelişen yönleri ezberleri olacak. Harika birer oyuncu olabilirler diye düşünüyorum. Gerçek duygu ve düşüncelerini gizleyip, ezberlerini de geliştirince, geriye bir tek ''mış'' gibi yapmak kalıyor. Eh onu da önüne gelen yapıyor zaten.
 
Sonuçta anlaşıldı ki, ben kızların derslerine pek yardımcı olamıyorum.

6 yorum:

  1. Çok güldüm.İleride ben de böyle olurum kesin:)

    YanıtlaSil
  2. Hanimefendi, Allah evrimleserek insan olmamizi istediyse ve her iki teoride dogruysa; o zaman sizin durusunuz cok absurd kacar.. Cocugu da bir hiclik icinde omur boyu bocalar durur gorursunuz.. Kafanizi biraz isletip kendi vucudunuzda meydana gelen degisikliklerin de akilli bir varlik tarafindan yaratildigini planlandigini akil edemiyormusunuz..

    YanıtlaSil
  3. Ali bey,
    Evrim teorisinin mantigiyla basa cikamayan cesitli cevrelerin "yaradilis" inancini kitaplarda yazdigi sekilde savunamayacaklarini anladiklari zaman urettikleri "akilli tasarim" teorisi, herhangi bir bilimsel temele dayanmayan, ici bos bir inanctir. Evrim teorisini hem kabul edir hem de "ama bunlar ustun bir akil tarafindan tasarlanmisti" gibi tutarsiz iddialar icerir. sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. 1-Akıllı tasarım veya evrim;
    öncelikle bir teoriyi, hatta inancı, her resmi yapan bir ressam vardır kadar, desteksiz ve ''absürd''bir şekilde açıklamaya kalkarsa, orada hissedilecek hiçliğin yerini hiç bir şey dolduramaz.
    2-Kafamı biraz işlettiğimde, vucudumda meydana gelen değişikliklerin, tam da akıllı bir varlığın yapamayacağı kadar hatalı, plansız ve tesadüfi olduğunu görüp, eldekiyle yetinmeye çalışıyorum
    3-Bu arada gerçek hiçliğin, herhangi bir oluşum söz konusu olduğunda, ''allah böyle istedi oldu'' bakışından yola çıkarak meydana geldiğini düşünüyorum. Adı üstünde, bu durumda bizim ''hiç'' bir şey yapmamıza gerek kalmıyor.

    YanıtlaSil
  5. Timur Bey,Aysen hanim; samimi buldugum yapici elestirinize saygi duyuyorum. Insanin ozgur iradesine birakilmis inanip inanmama secimi; Tanriyi anlayabilmemize yardim ediyor. Siz sorgularken biz inananlari da Tanriyi anlamamiza, inancimizi sinamamiza neden oluyor.
    Henuz Evrim teorisinin kesin bir yani yoktur. Buna mukabil Kuran da Evrim teorisini destekleyen ifadeler vardir. "Her canliyi sudan yarattik" ,"insana camurdan sekil verdik, ona ruhumuzdan ufledik"... insan vucudundaki elementlerin buyuk oranda toprak ve su ile ayni oldugu bilimsel gercektir. "Akilli tasarim" teorisinden haberim yok, Kuranin ise bilimle celisen hicbir noktasini bulamazasiniz. O uydurma dini inanclarda vardir. Islam hadislerinde, mezheplerde, yalan incilde, bozulmus tevrat ve israilogullari peygamber uydurma hadislerinde bunlari bulursunuz. Sapla saman karistigi icin islam nedir, diger dini inanclar nedir ayird edilemiyor. Sahsen Evrim teorisinin yanlis oldugu kanaatindeyim; milyonlarca yil onceki sivrisinek yine ayni sivrisinek... Bu arada, insanoglunun dunya uzerine ayak basmasi Amerikan Nufus Idaresinin de sayimlarini, tahminlerini incelerseniz birkac bin yili gecmiyor. 20.000 yil bile degil... Iste her yonden bilimsel gidiyoruz goruyorsunuz…… Ote yandan bunca sayginligi kuskusuz peygamberler, hepsi yalan soylemis!, birbiriyle o kadar uyumlu yalan soylemisler ki! milyarlarca halk yigini ayni masallari tekrar edip durmus!, her nedense de bunu gerektiginde canlari pahasina savunacak kadar sevmis, buyuk mutluluk, haz, sukunet, baris, erdem, teselli, bulmuslar; en guzel eserlerini bu ugurda vemisler... siz herhalde -cok ustun zekali yaratiklar oldugunuzdan midir nedir- bu kaltabanlarin yalanlarini ortaya cikardiniz, milyarlarca ahmak insani da; "ne kadar safmis bunlar yahu" diyerek uyandirmaya calisiyorsunuz...

    YanıtlaSil
  6. Kendinizi, benliginize islenmis gercegi, gonlunuzun yoneldigi yaraticinizi yok farzederek 60 senelik bir cicek acip solma omrunu, hayat varlik sebebini anlamaya kafa yormadan gecistirip; solup gidiyorsunuz... Dikkat ediniz inancsizlarin omur sonundaki 30 -40 yillik yasantisi da nedense hep aci, buyuk darbe, zarar ve sikinti icinde gecer, cogu da siyirirlar kafayi.. Bu da ilahi davete yuz cevirmenin agir ve etkili hastalik izdirabi olsa gerek..
    Hayatin yaratilisi, "akilli tasarim, evrim teorisi, Resim ve ressam" benzetmelerinden cok daha karmasik ve henuz kimsenin bilmedigi sebeplere dayaniyor. Bu konuda kafa yormanin yolculugunda ise "erdem, kamil insan, ulvi nitelikler, seref, seckinlik".. gibi pekcok yuce sifatlarin insan icin erisilebilir yan etkilerine kavusursunuz…
    Aysen hanim, Vucudunuzda degisikler, kalbinizin halden hale girmesi, akliniza gelen dusunceler, sizin bir zaman mutlu baska zaman huzunlu olmaniz, ic organlarinizin uyumlu islemesi, anlasilmasi dahi imkansiza yakin olaganustu biyolojik, tibbi, psikolojik, anatomik muazzam dizayn... nasil oluyor da hatali oluyor ve aptal bir bilimadami tarafindan labaratuarda bastan savma uretilmis organizmalar oluyoruz... tesadufler silsilesi ile, plansiz olarak bunca insan, hayvan, bitki doyuyor, doguyor, oluyor, yildizlar buyuyor patliyor, uydular cekimleri sabit sekilde milyonlarca km hizla uzayin derinliklerine dogru ana gezegenlerinden kopmadan "buyuk patlamadan " bu yana 14 milyar yildir genisleyen uzayda ucusuyor... Siz arabanizi plansiz bir km yurutemezken butun bunlar plansiz nasil seyahat eder?
    Ucuncu yorumunuz ise oldukca onemli bir konu, gercek din bilgini bu soruyu cevaplayabilene derim.. Benim yogun olarak dusundugum konulardan biridir, pekcok anli sanli felsefecinin yuzyillardir cozum aradigi bir sorundur.. Siz tembellik edip cevap bulamadiginiz soruya; Tanriya da kadere de inanmiyorum deyip isin icinden cikarsaniz; inanin ne tanri ne dunya hicbirsey kaybetmez, benim de umurumda degildir.. ancak siz anlamadan bir omur yasayip fani dunyayi oylesine terkedersiniz.. Evet (Tevekkul) "Allah boyle istedi oldu" bakis acisi dogrudur.. ancak tum secme yetkisi, ozgurlugu, imkani, insanin iradesine verilmistir.. Allah insanin ne yapacagini onceden belirlememistir. Ona peygamberleri vasitasiyla, ve akli yoluyla irtibatta bulunur.. Dogruyu yanlisi bildirir, gosterir... insan imani, akli, sagduyusu, degerleri dogrultusunda secimini, gayretini ortaya koyar.. Allah bu noktadan sonra "boyle ister ve olur".. Bu asamalardan once Allah bile insanin ne yapacagini bilmez... Allah insani denemek icin yaratmistir.. Peygamberlerini bile secmeden once onlarin yaptigi islere bakar, dualarina, isteklerine gore onlari secer.. kendine dost edinir, biz insanlardan da dost edinir... Allaha ve ona inananlara dusman olmak ta kimseye zarar vermez, kin duyandan baskasina fazla bir etki etmez..
    Yaratilan hersey Allah tarafindan yaratilir..Diyeceksinizki cirkin seylerde mi.. evet .. ancak bunlarin cirkinligi bize goredir.. gorecelidir.. Allah icin imtihan aracidir.. biz kendimizi secimimizle dara, zorluga, pislige sokariz.. Allah bunun boyle olmasini istemez ama yaratmaktan da geri durmaz.. "Allah istedi oldu" burada boyle anlasilmalidir.. Size ve ailenizin yeni uyelerine hayat boyu mutluluklar dilerim.. Seciminiz ve degerleriniz; mutlulugunuzu belirleyen unsurlar olacaktir.. Tesadufler, plansizlik, rastgele kultur modalarina kapilarak anlamsiz bir hayat yasamaktansa biraz daha kafa yormaya deger .. sizce de boyle degil mi?

    YanıtlaSil