26 Eylül 2010 Pazar

HER HAYAL, BİR DİRENİŞ OLSA GEREK!

Bir yazı okudum geçenlerde, neredeydi bir türlü hatırlamıyorum ama o günden beri aklımda bir yolda iki kızıyla beraber yürüyen bir kadın görüntüsü kaldı. Bu kadın bir Afrika kabilesinde yaşıyor. Üç kızı var. Kocası üçüncü çocuk daha bebekken ölüyor. İlk kızını 8 yaşında sünnet ettirip, 12 yaşında ise, doğduğu gün kabiledeki erkeklerden beşik kertmesi yaptırdığı adamla evlendiriyor. Kızı 13 yaşında hamile kalıp, ilk bebeğini düşürüyor. Hemen ardından ikinciye hamile kalıyor ve bu sefer doğuruyor, arkasından yine hamile kalıyor. Kadın bu sıralarda köye gelen ''sınır tanımayan doktorlar'' ekibiyle tanışıyor. Onları dinliyor, o ekipteki kadınlara bakıyor, onlar nasıl da kendilerinden farklı olduğunu görüyor, onlarla konuşuyor, böylece farklı hayatların farkına varıyor. O sırada ikinci kızı 8 yaşına geliyor ve sünnet olması gerekiyor. Ama o kabilesine karşı çıkıyor ve kızını sünnet ettirmiyor. Yapılan beşik kertmesini de iptal ettiğini söylüyor. Üçüncü kızını da sünnet ettirmeyeceğini ve beşik kertmesi ile evlendirmeyeceğini söylüyor. Sonra köye en yakın, (yaklaşık iki saat yürüme mesafesi) okula iki kızını da göndermeye başlıyor. Kızlar okumayı öğreniyorlar. Bu kadın ise hala ilk kızı için ağlıyor. ''Onu kendi ellerimle canlı canlı gömdüm, keşke daha önce bazı şeyleri anlayabilseydim'' diyor.

Haberdeki yaşları ve buna benzer detayları yanlış hatırlıyor olabilirim ama bu haber beni çok etkiledi. Korunmuş evlerimizde, kurulmuş düzenlerimizde çocuklarımız için panterleşebilmek ne kolay, acaba hangimiz farkına varsak bile böyle düzenler içinde farklılaşabiliriz ve üstüne üstlük bir de mücadele edebiliriz, diye düşünüyorum. Bu mücadeleyi verebilecek cesaret hangimizde var?

Bir yandan da, bu işin başka bir boyutuna kafa yoruyorum. Aynı kültür içinde, aynı gelenek ve göreneklerle büyümüş, az çok aynı oranda acı ve mutluluk yaşamış, homojen yapılı bu kabile içinde, neden bir tek insanın sanki bir yerlerinden dürtülmüş gibi, gökten vahiy inmiş gibi, bir farkındalık içine girip bunları yaptığını anlayamıyorum. Neden o sorguluyor da, diğerleri sorgulamıyor, neden oraya giden insanlar onun aklında başka bir dünya imgesi yaratabiliyorlar da, diğerlerinin yaratamıyorlar. Bu bir karakter yapısı mı, acaba diyorum? Nasıl bir genetik özellik ki, bu kadar homojen bir toplulukta ayrıksı bir şekilde varolabiliyor?

Böyle örnekler ilk değil tabi ki, ancak buradaki kadının aykırı farkındalığı bana kaç gündür üst üste sorular sorduruyor. Merak duygusu ve daha iyinin mutlaka bir yerlerde olabileceği beklentisi ile mi hareket ediyor bu insanlar diye düşünüyorum.
Sonra, bir yerde, bir evrimci biolog, genetikçi ve sosyal yorumcu olan Richard Lewontin'in bir sözünü okuyorum: ''Salt kendine doğal geleni yapmak, yalnızca daha iyi dünyaları ve yöntemleri hayal edemeyenleri, olabilecek dünyaların en iyisinde bulunduklarına inananları mutlu edebilir.''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder