6 Ekim 2010 Çarşamba

YAZAR TIKANIKLIĞIMI NASIL BİR YALANLA AŞSAM!

Şu aralar henüz yazar olmayan bendeniz, bir yazar tıkanıklığı yaşıyorum. Bunu bir iki roman, birkaç hikaye, biraz ordan buradan deneme falan yazıp, sonra yaşasaydım, çok da büyük bir havam olurdu, ama, daha başı sonu belli bir şey yazmayı beceremediğim için, sadece tüyler ürpertici – tabi benim açımdam, sizlerin değil – bir durum bu!

Bu tıkanıklığı çözebilmek için gerekli kafa dağıtma operasyonları yapsam bile, ki bunlardan bir tanesi oda boyamak ve eğer biraz daha devam edersem, taze boyanmış odalar koktuğu için oradan oraya savrulan ve her gece başka bir odada uyumak zorunda kalan ev halkı sonunda isyan edecek, bir diğer çözüm arayışım ise eski yazılarımı bulup, onlar üzerine kafa yormak.
Eski yazılar derken, bayağı eski yazılar demek istiyorum, yani daha lise, üniversite yıllarında oraya buraya çiziktirdiğim yazılar…
Onları okuyarak bu günlere fikir çıkartmaya çalışırken, gördüm ki, o zamanlar yazdıklarımı yayınlatmak adına bir şey yapmamam herkes için çok hayırlı olmuş.

Mesela bilim kurgu yazarı havalarına girip yazdığım ‘’Organ Üretim Çiftliği’’ adı altında bir hikayem var ki, kadınların ve erkeklerin belli bir ücret karşısında birlikte oldukları ve hamile kalan kadınların doğuma kadar çiftlikte misafir edilip, doğumdan sonra bebekleri alınarak, gerekli organların temin edildiği bir yeri anlatıyor. Kahramanlarımız bu işi yaparken birbirlerine aşık olup, bebeklerini kurtarmak için çiftliğin yetkilileriyle ‘’amansız’’ bir mücadeleye giriyorlar. Acayip uçuk olmak adına başlayıp, Hollywood’vari bir devamı olan bu hikaye, sanırım o aralar tüm arkadaşlarımın benden uzaklaşmalarına, ailemin de önüme ilk çıkan insanla beni evlendirmeye kalkmasına sebep olabilirdi.

Yazdığım bir iki hikayeyi daha buldum ama hala ne anlatmak istemişim çözemedim, bir ara anlarsam buraya da yazarım diye düşünüyorum.

Yazar tıkanıklığı veya benim şu anda yaşadığımı sandığım durum,gerçekten çok garip bir duygu! Gördüğüm, düşündüğüm, yaşadığım her şeyden bir hikaye, bir kurgu çıkarıp yazmaya çalıştıkça, daha da büyük bir girdabın içine girip, ‘’bu da yazmaya değmez!’’, ‘’yok canım, bu kimi ilgilendirir ki?’’, ‘’amaaann çok  sıradan oldu…’’ gibi sonuçlara varıp hiçbir şey yazamıyorsunuz. Yani ‘’hayatım roman’’ geyikleri burada pek işe yaramıyor. ‘’Acaba şimdi kime aşık olucam!’’ demek ve beklemek gibi bir şey bu! Böyle olunca aşk komik, yazı anlamsız, dünya sıradan, hayat heyecansız ve nihayetinde sayfa boş oluyor…

Sonra farkediyorum ki, kendimi ortaya koyma cesaretim arttıkça, mücadele etmeye, mücadele ettikçe, dürüst olmaya, dürüst olmaya başladıkça da, yalan söyleme heyecanımı yitirmeye başlıyorum. Yalan söylemeden yazar olunmaz ki! Bu döngünün içinden çıkabilmem için çok acil yalanlar bulmam gerekiyor. En kısa zamanda hem de! Yoksa oradan buradan aşırdığım bilimsel makaleler dışında pek bir şey okunamayacak bu köşede...Hadi hayırlısı!




1 yorum:

  1. Fiction icin tamam da non-fiction icin yalan gerekmiyor be guzelim. Simdiye kadar yazdiklarin da non-fiction'di zaten. Tabi bu, blogda fiction olmaz anlamina gelmiyor. Gonlunden ne geciyorsa oyle yaz. Bir de tabi 'practice makes perfect.' yani bu olmaz su olmaz demeyip yaz. Sonradan bloga koymasan da duzenli olarak practice etmek lazim. Kolay gelsin.

    YanıtlaSil