6 Kasım 2010 Cumartesi

SİZİN RESMİNİZ NE DURUMDA?

Hayata başlarken sanki hepimizin yanında boş bir tuval vardır da, her şeyi bu tuvale yavaş yavaş ekleriz. Ancak hepimizin bu tuval üzerine çizeceğimiz resim bambaşka olur. Çünkü herbirimiz bu tuvalle beraber hazır bazı malzemelerle doğarız. Kimimizin boyaları pastel, kimimizin yağlı, bazılarının renkleri açık, bazılarının koyu, bazılarının bilmem kaç boy fırçası, bazılarının tek fırçası olur. Malzemeler ve çeşitleri sonsuz bir kombinasyonla ama belli adetlerde elimize verilmiştir. Sırada hayat resmimizi bu malzemelere ekleyebildiğimiz herşeyle yaratmak vardır.

Bazıları şanslıdır?!, bu malzemelerden başka, hayatta çok daha değişik malzemeler de çıkar karşılarına. Birileri onlara bir sepet guaj boya hediye eder mesela. Ama bununla ne yapacağını bilmek yine o kişinin becerisidir.
Bazısının ise sadece bir kara kalemi vardır ama harikalar yaratabilir. Sonunda öyle bir noktaya gelir ki, herkes bu kadar güzel eserler ortaya koyduğu için ona kendi malzemelerinden bile verir.
Kimisi elindeki malzemeyle yetinmez, aç gözlülük değildir bu, daha ne olabilirim sorgulamasıdır ve o zaman yaratıcılık başlar. Sokaktan topladığı taşların arasından bir kömür bulur, onunla debelenirken, birden aklına başka hangi malzemeleri kullanabilirim diye düşünerek, iplerle çöplerle, kağıt parçalarıyla öyle bir şey sunar ki bize, çoğu zaman biz ne olduğunu anlamasak bile, o mutluluğun dibine vurur.

İnsanların çoğu ise tuvallerine doğdukları zaman ellerinde bulunan malzemelerle bir şeyler yapmaya ve hayat boyu böyle devam etmeye çalışır. Bunların içinden, malzemeyi değiştirmese bile, yaptığı resmi her seferinde daha iyi yapmak için uğraşanlar çıkabildiği gibi, hayatın bir döneminde resmini tamamlayıp, sonrasını sadece o resme bakarak geçirenler de vardır. Ya da, bir resimle yetinmeyip aynı anda bir çok resmi yapanlar da...

Sonuçta elimizdeki malzeme doğuştan getirdiğimiz kısıtlarımızdır ama tek seçenek ve çaresizliğimiz olmadığı gibi, her zaman resmimizin üzerine boya dökülmesi veya kıyısından köşesinden yırtılması olasılıkları da vardır. Onarır ve boyamaya devam ederiz. O yırtığa bir başarısızlık olarak bakabileceğimiz gibi, bir desen olarak bakmak  ta, o desenden de bir farklılık yaratmak ta bizim elimizdedir. Resim yapmayı bırakmak ta bir seçenektir, kendi elimizle resmimizi yırtmak ta...Hatta resmi bırakıp, heykel yapmaya başlamak ta... (böylelerine şizofreni tanısı konuluyor:)) Çünkü onların malzemeleri boyadan kile dönüşmüş olabilir:)))

Bana sorarsanız, ben ne malzemelerimi, ne de yaptığım resmi yeterli buluyorum. Malzeme ararken, bir yandan da, belli dönemlerde resim üzerinde sürekli değişiklikler yapıyorum. Üzerini bazen boyarken, bazen kağıt yapıştırıyorum. Bazen başkalarının resimlerine de karışasım geliyor, zamanla bunu yapmanın aslında beni mutlu etmediğini öğreniyorum. Ama bulduğum malzemeleri paylaşmayı seviyorum. Bu gidiş gelişler dışardan tatminsizlik gibi görünse de, bana arayış gibi geliyor. Aranmadan bulunmayacağını, bulmuşluğun mutluluğu kadar, arayışın keyfinin de bir başka güzel olduğunu, olmamış renklerin her zaman başka renkler eklenerek değişebileceğini düşünüyorum.

Bazen empresyonist, bazen kübik, bazen ekspresyonist, bazen fütürist, bazen minimalist, bazen romantik olmak istiyorum. Belli bir ekole bağlı olmamanın, değişime açık olmakla aynı anlama geldiğine, hayatın sıkıcılığının da, ancak böyle aşılabileceğine inanıyorum. Bazıları buna tutarsızlık diyor, ama ben içimde, hem biraz Picasso, hem biraz Van Gogh, hem Dali, hem Monet, azıcık Rodin, azıcık Da Vinci, hatta birazcık da Michelangelo! bile olduğunu düşünerek mutlu oluyorum.

Neyse, resim yapasım geldi, olmak ya da olmamak, ya da resim yapmak ya da yapmamak, ya da hem yapmak hem yapmamak, herşey olup hiç bir şey olmamak, biri beni durdurmadan kendi kendine durabilmek:)))) İşte bütün mesele bu!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder