2 Aralık 2010 Perşembe

BUNDAN SONRA NE VAR?

Nasa bir açıklama yaparak GFAJ-1 mikrobu adındaki (havalı ismine bakmayın alt tarafı bir mikrop) mikrobun, bugüne dek tüm yaşam formlarında var olan biyo moleküler yapıdan ayrışdığını açıkladı! Bu ayrışım mikrobun temel moleküllerinde, normalde yaşam için mutlak olan, karbon, hidrojen, nitrojen, oksijen, fosfor ve sülfür olması gerekirken, fosfor yerine arseniğin bulunmasından kaynaklanıyor. Şimdi, ''kardeşim merak etseydik, NASA raporlarını okurduk, bu ne şimdi!'' diyeceksiniz ama ben size zaten kimya ve biyoloji dersi verme gibi bir misyon edinmiş değilim! Konumuz elbette başka! Biz burada önyargıdan sözedeceğiz..!
 
Konuyu biyolojiden önyargıya taşıma konusundaki becerimi takdir etmeniz bir yana, bu yazıyı yazma sebebim, bilim yobazlığına en güzel karşıt örneklemeyi veren bir konu içermesi. Bugüne kadar ölümle ilişkilendirdiğimiz bir maddenin yaşamın temel taşlarından biri haline gelmesi, önyargının ve takılmışlığın düşünce sistemimizi ele geçiren, ne büyük bir mikrop olduğunun en güzel örneği değil mi?
 
Zavallı Agatha Christie mezarında ters dönmüştür herhalde... Hayatını arseniğin ölümle bir düşünülmesi konusuna adamış olan bu büyük yazar,  içki ve yemeğe karıştırılması, iğne batırılması veya  hap yutulması (mecazi anlamda değil, gerçek anlamda) gibi klasik arsenik kullanım yöntemlerinin çok ilerisine geçerek, burnumuzu sildiğimiz mendil, gözümüze damlattığımız damla, yaladığımız reçel kavanozunun ağzı gibi son derece yaratıcı yöntemler geliştirerek, baş kahramanı arseniğe mutlaka öldürücü bir rol bulmuştur. Onu bu konuda sollayan amerikan cinayet filmlerinden birinde, cansız manken fetişi olan bir adamın, geceleri yatağına alıp seviştiği cansız mankenin dudağına sürülen arsenikle, öpüşme sonrasında ağzından köpükler çıkararak öbür tarafı boylamasını izlerken, adamın fetişinin senaryo yazarları tarafından sırf arseniği en absürd nasıl bulaştırırız sorusuna yanıt olması babından konu edildiğini bile düşünmüştüm. Size de olur mu bilmiyorum, ama ben film izlerken, senaryoda yer alan gereksiz detayların filmi süslemek için değil, sonrasında bir yere bağlanmak için verildiğini düşünürüm.
 
Sonuçta arsenik=ölüm formülü, E=mc2'den çok daha popüler ve de anlaşılır bir şekilde beynimize kazınmışken, bugün birileri arsenik=yaşam diyerek tüm akıl yapımızı az da olsa sallamıyor mu? Açıkçası ben, dünya fillerin sırtında taşıdığı meyva sepetidir diye inanan bir ortaçağ insanının, ''kardeşim dünya bir futbol topu gibi yuvarlaktır'' diyen birileri karşısında, iyi de futbol topu ne? diyecek kadar konudan bi haber olma durumunu şu anda hiç de garipsemiyorum.
 
Mesela çok yakında, bir insana arsenik enjekte ederken yakalanan bir adam, savunmasında, ''ben onu başka bir yaşam formuna çevirip sonsuzluk veriyorum'' derse, hadi bakalım kanıtlayın adamın suçlu veya deli olduğunu...Eminim ki, yakında arsenik yapılı dünya dışı yaratıkların, dünyayı ele geçirerek tüm arsenik kaynaklarını tükettiği bir bilim kurgu şaheseri izleyebiliriz. Bu arada dünyadaki tüm arseniği ele geçirirlerse ne olur, bir şey mi kaybederiz, o ayrı konu, ama bizim olan bizimdir, iyisi de kötüsü de modunda bir savaşa girmeyeceğimizi kim garanti edebilir?
 
Bu arada, ''Tüm teoriler değişti. Dünya üzerinde bildiğimizden tamamen farklı bir moleküler yapıya sahip olarak yaşayabilen bir organizma var.'' diyen bilim insanı, şu noktadan sonra, cinlerle konuşan adamları da dinlemek zorunda. Düşünün ki, bi falcı size, '' bak kızım, ben anti madden yapılma yaşam formları ile irtibattayım, onlar da zamanı geriye doğru yaşıyorlar, o yüzden de, senin anti madden gelecekten geliyor ve bana senin gelecekte başına gelecekleri anlatıyor. Ben de ona senin geçmişte yaşadıklarını anlatıyorum, böylece alış veriş tamamlanıyor. Ben sadece aracıyım, elçiye zeval olmaz'' derse ne yapacaksınız? Ben hemen şu soruyu soruyorum: ''Peki, falcı teyze, bizim kesiştiğimiz bir zaman var mı?'' O da cevap veriyor '' elbette kızım, ona da orta yaş bunalımı diyorlar, sen ne sanıyordun ki?''.
 
Yani kısaca, bu haber bize önyargılarınızdan kurtulun, bilimin en önemli özelliği yanlışlanabilir olmasıdır ve gerçek bilimsel düşünce, yanılma payını kabul etmekten geçer (her konuda) diyor.  Bilim kendi yanlışlanabilirliğini inkar ettiği zaman bilim olmaktan çıkıyor. Algılarımızın, düşüncelerimizin ve yorumlarımızın, öğrendiğimiz şeylere ve yaşadığımız şeylere bağlı olarak şekilleneceğini unutmamalıyız. Öznelliğimizden kurtulma şansımız yok, şu ana kadar bilim insanoğlunun öznelliğinden kurtulabilmesi için en doğru yöntem gibi görünse de, kraldan çok kralcı yapımızla, bilimi de, sadece varolanı desteklemek veya kendi yorumumuzu desteklemek için kullandığımızda, en absürdü hayal etmeyi kaçırıyoruz. Dün öldüren arsenik bugün yaşam kaynağı oluyorsa, herşey değişebiliyorsa, yanlışlanabiliyorsa, bence yaşamın gerçek güzelliği ve anlamı burada karşımıza çıkıyor: ''Bundan sonra ne var?''.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder