28 Temmuz 2011 Perşembe

TEPKİ BOZUKLUĞU DURUMLARI

İnsan bazen tepki bozukluğu dediğimiz bir semptom gösteriyor. Tabi tepkilerin hangisinin bozuk hangisinin düzgün olduğunu, neye göre belirlediğimiz ayrı bir yazı konusu olabilir, ama biz şimdi o konulara girmeyelim ve bozuk tepkilerimizi genel kabul üzerinden değerlendirelim.
Bu semptomu sabah gazete okurken fazlasıyla gösterdim. Silopi'de polisin attığı gaz bombasıyla ölen 13 yaşındaki çocuğun haberini okuyup; işte, cenazesinde birileri şehit sloganları atarken, bir yandan polisin terörist muamelesi yaptığı bu çocukla ilgili sağdan soldan alınan yorumlar ve pek tabi uzman görüşleri arasında, eminim ki yılların birikimi ve özeni ile son derece iyi niyetle alınmış bir görüş vardı ki, bende bu tepki bozukluğu durumunu tetikledi. Pedagog Dr. Melda Alanter demiş ki: ''Fikirleri olgunlaşmış değil. Korunmaları gerekir. Kullanılmaları çocuk haklarının ihlali. Hayata bakış açılarını olumsuz etkiler, güven duygularını zedeler. Hafızalarını uzun süre etkiler''
Melda Hanım bu yorumu gösteri için öne sürülen genç yaşta çocuklar ve pek tabi ölen Doğan için yapmış.
Hani bazen beyin kısa devre yapar. Yani, üzücü veya dehşete düşürücü bir durum söz konusudur ve bir tepki üretirsiniz, bu tepki normalde ağlamak olabilir, öfkelenmek olabilir, bağırmak olabilir veya bende sabah olduğu gibi, beynin vereceği bütün bu tepkileri absürd ve yetersiz bulması sonucu gülmek olabilir. Sanki gülmek verilebilecek en aykırı tepki olduğu için gerekiyormuş gibi. Hani ''bir kahkaha bir kilo pirzola değerindedir!'' derler ya, bu kahkaha bin falaka gibidir. Gülerken canınız acır, kaslarınız gülme eylemini gerçekleştirirken, normalde endorfin salgılamak durumunda olan beyin komuta merkezi sapıtır ve kalbiniz fiziken acımaya başlar. Beden ve beynin bu kadar uyumsuz olduğu durumlar, işte böyle saçma, anlaşılması imkansız durumlardır.
Dr. Melda Hanımın yaptığı açıklama da, bende işte böyle saçma bir durum yarattı.
Çocuk, amcasının evinde, ona ve 6 kardeşine ayırdığı bir göz odada kalıyor. Kışın gittiği okulunun önünde, kardeşlerine ekmek parası çıkarabilmek için dondurma satıyor. Annesinin nerede olduğunu okuduklarımdan çıkaramadım, ama bir yerlerde, uzak bir yerlerde, kimbilir nerelerde, para kazanmaya çalışıyor, ama çocuğunun çocuklarının yakınında bir yerlerde değil. Babası sınır kapısında kamyonla yük taşıyor, para kazanmaya çalışıyor ama çocuğunun, çocuklarının yakınında bir yerlerde değil, öyle ki musallada iki saat bekletilen çocuğunun cenazesine bile yetişemiyor. 6 kardeş en küçüğü 1.5 yaşında! Babası, ölen oğlu için ''evimin direğiydi'' diyor. Çocuk 13 yaşında, ne küçük bir direk değil mi!
İnsan bu hayata bakıp, çocuğun eline taş verip polise doğru yürütenlerden önce, hangi fikirler neyin olgunluğu, nerede korunmak, hangi/hani çocuk hakkı, hayata bakış açısı mı, o da ne?, güven duygusu... pardon ne demek istediniz?, hafızanın uzun süre etkilenmesi mi dediniz, hafızanın kendisi nerde ki? gibi sorularla işte benim gibi aklına kısa devre yaptırıyor.
Cümle bile kuramıyor insan, özne, yüklem hepsi birbirine karışıyor, bu delilik hali bende taşmaya başlıyor, iki gün önce adını Yılmaz Közlemedil olarak hatırlamak isteyeceğim bir hortkuluğun ölüm karşılaştırmalı yazısı geliyor aklıma. Bir uyuşturucu kokteyli ile ölmüş kadının arkasından ağlayacağınıza, doğuda ölen askerler için ağlayın diyor. Sanki üzülmenin, sevmenin, acının, keyfin bir sınırı varmış gibi. Bu ay kotamız dolu baylar bayanlar, ancak bazılarının ölümü için üzülebiliriz yoksa olmaz! Lütfen sıraya giriniz. Ölüm nedeniniz üzülünme derecenizi de belirleyecektir. Formları doldurun mutlaka kaşeleyin, yoksa ulu hortkuluk nezdinde üzülünmeye değmeyenler sınıfına alınırsınız, hoş sizin umrunuzda mıdır ki, adam kıçıyla dalga geçip üzülmeye değer görmediği sizler için''Janis Joplin, Jim Morrison, Jimi Hendrix, Kurt Cobain, ne var yani bir eksik bir fazla, bir de Amy ölmuş, burada askerler ölüyor ey millet! kendine gel!'' diye bağırmış, size giren çıkan yoktur elbet siz zaten ölmüşsünüz, birileri de üzülmüş sizin için, birileri de anlamış sizi, anlatmak istediklerinizi... 
Dünyaya bir anlam katabilmek, kendince bir anlam değil ki bu zat için, tek derdi popkulis yazılarla köşelerine köşe, kitaplarına kitap katmak olunca, kotayla üzülmek onun anlamı oluyor bir anda. 
Bütün hayatı çocuk hakkı ihlali olan bir çocuğun eline taş vermeye, çocuk hakkı ihlali diyenleri okumak, sonra da orada burada ''besledik, vergi verdik hala adam olmadılar, bizim paramızla yaşayıp bir de hak istiyorlar, bak şu utanmazlara'' diyerek ''düşün yakamızdan yahu'' diyenleri duymak, bu saçmalık, bu hastalık, bu toplu delilik insanda cümle mi bırakıyor sanki...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder