27 Ağustos 2010 Cuma

VOLÜM AYARLI İLİŞKİLER

Son zamanlarda - belki de hep böyleydi ama ben yeni aydım - insanlararası ilişkilerde bir volüm ayarı söz konusu. Birbirimize cd player muamelesi yapmak nedense çok benimsenen bir durum haline geldi. Canımız isteyince koyuyoruz bir cd, işimize geldiği kadar volümünü de açıyoruz, sonra birden sıkılıveriyoruz veya gereğinden fazla müzik dinlediğimize karar veriyoruz ve kısıveriyoruz sesini. (Tamamen kapatamıyoruz tabi ki, ne de olsa insan bu, ben sadece benzetme yaptım.)
Bunu da, kişisel alanımızı korumak, bireyselliğimize zeval vermemek, özgürlüğümüzü sapına kadar savunmak olarak ifade ediyoruz. Volümü kısılanın ''eh ne oldu şimdi, ne güzel bir ilişki içindeydik!'' serzenişlerini de saygısızlık, anlayışsızlık hatta işgalcilik olarak yorumluyoruz.
CD playerların dinleyen olmadan bir şey çalmalarındaki saçmalık bence insan ilişkilerinde de var. Kimsenin dinlemeyeceği bir şey anlatmak, kimsenin okumayacağı bir şey yazmak, bunu da ''herkes kendi tatmini için üretir canım!'' gibi beylik sözlerle desteklemek biraz korku, biraz güvensizlik biraz da ''kimse beğenmezse ben zaten kendim için yapmıştım''sığınakları yaratmaktan öte bir ruh durumu değil. Tıpkı kadınların ''ben kendim için makyaj yapıyorum'' demeleri gibi! Buna da hep gülmüşümdür, sanki birisi beğensin diye bir şey yapmak çok aciz ve zavallıca bir şey gibi. 
Duyduk duymadık demeyin, millet, toplum içinde yaşıyoruz, sosyal varlıklarız ve sosyal ilişkilerimiz var! İnsanlarla samimi olmaktan korkarak, samimiyet volümünü canımız istediğinde kısıp, canımız istediğinde açarak ilişkilerin içine etmekten başka bir şey yapmadığımız gibi, insan kültürünün en önemli ürünü olduğunu düşündüğüm ''empati'' duygusunun da dibine dinamit döşüyoruz.
Hani bir kirpi hikayesi vardır, kirpiler birbirlerine oklarını batırmayacak kadar uzak ama üşümeyecek kadar da yakın durmayı, zamanla deneme yanılma yoluyla öğrenirler ya, bizler de kirpi kadar olamamanın, en azından bu denemeleri yapacak kadar cesur olamamanın, arada bir tarafımıza ok batsa da önemsememenin, eyvah canım yanacak korkusuyla en yakın kirpiyle çooook önceden belirlediğimiz kesin mesafeleri asla ve de asla aşmamanın sözde güvencesiyle volüm ayarları yapıyoruz. Bazen benim canım hiç müzik dinlemek istemez onun ise bağıra bağıra çalmak ister, bazen de ben hoplayıp zıplamak isterken, o hiç ses vermez, ama ilişkide bulunduğumuz insanları seviyorsak buna katlanırız.
Bugünlerde çok popüler olan ''fedakarlık yapma! yoksa bireysellliğinden olursun, özgürlüğün zedelenir!'' tarzı muhabbetler bana nasıl da gerçekdışı geliyor bilemezsiniz. Fedakarlık yapmadan yaşayamayız, çünkü bu dünyada 6 milyar insanız. Sorun ne kadar ve ne sıklıkta ve hangi adil düzen içinde, nasıl bir empati düzeneği ve nasıl bir vicdan muhasebesiyle bunu yaptığımız.
İnsanlara volümünü ayarlayacağımız cd player muamelesi yapmak yerine, dinlediğimiz cdlerin hakkını versek, zorlanmayı bu kadar da büyütmesek! Bir gün birilerinin de bizim volümümüzü kısmamızı isteyebileciğini, bundan da mutsuz olabileceğimizi ama belki de o an en çok isteyeceğimiz şeyin dinlenilmek olabileceğini arada hatırlasak!..Bireysellik ile bencilliği ve de benmerkezciliği birbirine karıştırmadan ilişkileri yürütebilmek çok mu ütopik olurdu acaba???
Bize bu kadar pompalanan ''kendi kendinin efendisi ol'', ''senin mutluluğun senin ellerinde'', ''iste olsun, bekle gelsin'' mottolarının arkasında biraz da, sistemin empoze etmeye çalıştığı duyarsızlık, dev güçlerin istedikleri gibi at koşturmaları vs. gibi durumlar yok mu? Ben sadece kendimden sorumluyum diye baktıkça, tabi ne Irakta yaşananlar, ne Afrikadaki açlar, ne de başka yerlerde yardım bekleyen insanlar umurumuzda olmaz elbet. Eh, onların da mutlulukları kendi ellerinde ne yapalım!der geçeriz, bir anda!
Bakın, iki insan arasındaki tahammül ilişkisinden konu nerelere kadar geldi. Ama sözün özü aslında hep aynı. Bencil insan bireysellik kisvesi altında karşısındakini ezerken, bireysel mutluluk yaratımı söylemiyle, dünyadaki tüm insani sorunlara da duyarsız kalıyor. Bu bir tavır, bir bütün bence. İnsanların sorumluluğunu alamayan kişilerin davaların sorumluluğunu alması size de iğreti gelmiyor mu?
Duyarlılık iki kişi arasında başlar, tıpkı faşizm gibi(1)!..

1-''Faşizm iki insan arasındaki ilişkide başlar'' Ingeborg Bachman
 --------------
Bu arada bir kaç arkadaşım yorum yazmak istediklerini ama ''profil seç'' vs gibi şeyler çıktığını söyledi. Sanırım yorum yazmak için önce izleyici olarak kaydolmak gerekiyor. Sonra yorumunuzu yazıp profil seçeneklerinden google seçeneğini seçip, ekranda çıkan şifre harfleri yazdıktan sonra gönder diyorsunuz.

1 yorum:

  1. Yazıya bayıldım. Bireysellikle,egoizmin arasındaki farkın ayırdına varmış insanların çevremizde bol miktarda bulunması dileğiyle....

    YanıtlaSil